Türkiye’de futbol denildiğinde gözler çoğu zaman büyük kulüplere çevrilir: Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş… Taraftarların önemli bir kısmı bu takımların gücünü bütçelerinden ya da tarihsel büyüklüklerinden aldığını düşünür. Oysa futbolun gerçeği çok daha farklıdır. Aynı statüde, aynı ligde ve benzer şartlarda oynanan bir maçta galibiyeti belirleyen ne paranın gücü, ne de kulübün büyüklüğüdür. Sonucu tayin eden, sahaya çıkan futbolcuların yetenekleri ve mücadele azmidir.
Geçtiğimiz hafta oynanan Fenerbahçe – Gençlerbirliği veya Galatasaray – Rizespor maçlarına bakalım. Büyük kulüplerin kadrolarında her biri ayrı ayrı yetenekli, hırslı ve istekli futbolcular yer alıyor. Karşılarındaki takımlara baktığımızda ise çoğu zaman yalnızca izlemekle yetinen, ne baskı kurabilen ne de oyunu yönlendirebilen oyuncular görüyoruz. İşte bu fark, sahadaki sonucun en temel belirleyicisidir.
Bir takımın başarısı için olmazsa olmaz koşul, yetenekli futbolcuları bir araya getirmektir. Ancak bu da tek başına yeterli değildir. O futbolcuları seçen yöneticilerin ve teknik direktörlerin futbol bilgisi, vizyonu ve bakış açısı da en az saha içindeki performans kadar önemlidir. Çünkü futbolu bilmeyenlerin kurduğu bir takım, ligde tutunamaz.
Mesele yabancı futbolcu transfer etmek ya da yıldız isimleri getirmek değil. Asıl mesele, gerçekten oyuna katkı sağlayacak; topu doğru paslayabilen, oyunu okuyabilen, baskıyı kaldırabilen futbolcuları bulmaktır. Pas hatası yapan, top kontrolü zayıf olan, kaleyi bulamayan ya da oyunu yönlendiremeyen futbolcular her yerde var. Farkı yaratan, bu sıradanlığın ötesine geçebilen yetenekli oyunculardır.