Ankara’da yaşayan emekli memur Musa Çam, 16 yaşında böbrek rahatsızlığı nedeniyle sağ böbreğini kaybetmiş ve yıllarca diyalize girmişti. Sol böbreği de doğuştan küçük ve işlevsiz olduğu için tek böbrekle yaşamını sürdürmüştü. 2003 yılında kronik böbrek yetmezliği gelişen Çam, 2007 yılında hemodiyalize başlamıştı. Yıllar süren tedavi sürecinde eşi ve kardeşleri donör olmak isteseler de kan grubu uyuşmazlığı nedeniyle bu mümkün olmamıştı. Ancak Çam, Bilkent Şehir Hastanesi’ne kayıt yaptırdıktan 4 ay sonra kadavradan yapılan böbrek nakliyle sağlığına kavuştu.
Musa Çam, böbrek rahatsızlığının 12-13 yaşlarında başladığını belirterek, sol böbreğini kaybettikten sonra tansiyon hastalığıyla mücadele etmeye başladığını anlattı. Diyalize girmesi gerektiği söylendiğinde, nakil olana kadar diyalize girdiğini ve bu sürecin çok zor olduğunu dile getirdi. Diyalizin hayatını nasıl etkilediğini anlatan Çam, makineye bağlı kalarak 4 sajanst boyunca hapsolduğunu ve sosyal hayatının olmadığını ifade etti. Eşi, kardeşleri ve ablasıyla uyumsuzluk yaşayınca organ bağışı olması gerektiğine karar verdiklerini belirten Çam, Bilkent Şehir Hastanesi’ne kaydolduktan sonra kadavradan nakil için çağrıldığını ve bu sayede hayata yeniden tutunduğunu dile getirdi.
Bilkent Şehir Hastanesi Böbrek Nakli Sorumlusu Doç. Dr. Yusuf Kasap, nakillerin çoğunun şu anda canlı donörlerden yapıldığını ancak uzun vadede kadavradan yapılan nakillerin daha iyi sonuçlar verdiğini belirtti. Kasap, canlıdan yapılan nakillerin erken dönemde daha başarılı olabileceğini ancak uzun vadede sorunlara yol açabileceğini açıkladı. Türkiye’nin canlıdan nakil gerçekleştiren ülkeler arasında birinci sırada olduğunu ancak asıl hedeflerinin kadavradan nakiller olduğunu vurguladı. Kasap, kadavradan organ nakillerinin önemine dikkat çekerek, bir kadavradan alınan organın 7 kişiye can olabileceğini belirtti. Ülke genelinde organ nakillerinin yüzde 15-20’sinin kadavradan yapıldığını ifade eden Kasap, vatandaşları organ bağışı konusunda duyarlı olmaya davet etti.
