“Ailem neden bana karşı bu şekilde davranıyor?” cümlesini hatırlayın. Hiç düşündük mü ya bunun sebebi bensem diye?

 Bu yazı bir profesyonellik içermemekte yalnızca farkındalık oluşturmak amacıyla yazılmıştır.  

Bireysel yaşantımızda zaman zaman çevremizden zaman zamansa kendi benliğimizle olan konuşmalarımızdan biliriz sınırlarımız olması gerektiğini. Her insanın kendine ait bireysel sınırları vardır ve bu sınırlar aşıldığında ise mutsuz, agresif ve depresif hissetmemek kaçınılmazdır. Peki ya bu sınırlar nelerdir? Yazımın özüne geçmeden önce bireylerin sahip olması gereken sınırlardan bahsedelim.

  Psikolojik tedavilerde hep “Her insan biriciktir.” diye düşünür ve öyle başlarız seanslara. Lisans eğitiminin ilk yıllarından itibaren duyulan ve kullanılan bu cümle her insanın olaylara verdiği tepkinin farklı olduğunu ve sınırlarının ise özel ve eşsiz olduğunu anımsatır.  

  Ruh sağlığı uzmanları bireysel sınırların bireyleri özgürleştirdiğini ve daha mutlu hissettirdiğini söylerler. Bu sınırlar temelde iki görev için kullanılan bir nevi savunma mekanizmalarıdır aslında. Başkalarına nasıl davranmamız gerektiğini belirler ve birey ve çevre arasında sağlıklı bir ayrılık sunar. İhtiyacımız olan sınırları sıralamamız gerekirse bunlar: Duygusal, cinsel, fiziksel, manevi veya dini ve zaman sınırlarıdır. Duygusal sınırlar, duygularımızı çevremizden ayırır ve diğer insanların ne hissettiğinden sorumlu olmadığımızı bizlere hatırlatır. Cinsel sınırlar, ne tür bir cinsel dokunuş istediğimizi, ne sıklıkla istediğimizi hür bir şekilde ifade etme hakkı verir. Fiziksel sınırlar, kişisel alanımızı ve mahremiyetimizi korur. Manevi ve dini sınırlarımız, istediğimize inanma ve ibadet etme özgürlüğünü bize verirken zaman sınırları ise zamanımızı nasıl harcamak istediğimizin karar hakkını bize verir.

Bu sınırlar bireylerin sosyal yaşam alanlarını oluşturur. Bireyler izin verdikleri sürece diğerlerinin sınırlarına müdahale edebilir aksi halde izinsiz yapılan veyahut bireyin farkında olmadan müdahaleye izin verdiği aşamalarda ileriki dönemlerde bunalım ve depresif ruh hali, kadercilik savunmasının oluşması çok muhtemeldir. Ancak birey duruma alışmış olduğundan sebebinin sınırlarını koruyamamasından olduğunun farkına varamayacaktır.

  Kendi öz sınırlarına oldukça dikkat eden insanlar çevresindekilere bu durumdan sürekli bahseder. Ancak bu çevreye aileyi katmayanların çoğunluğu büyük bir kitleyi kapsar. Her ailede belirli roller ve bu rollerin ise kendiliğinden oluşmuş zaman zaman da kabul edilmiş görevleri vardır.

 Sınır koymuş bir aile sağlıklı bir şekilde tartışabilir, eğlenebilir. Sınır koymak mesafe koymak demek değildir. Sınırlar bireyselliğimizi tanımlamak için oluşturmak zorunda olduğumuz kişisel alanlarımızdır. Aile içi çatışmaları incelediğimizde rol karmaşasının yaşandığını sıkça gözlemleriz. Çocuklar kaldıramayacağı yükler altına girmeye çalışırken ebeveynler ise bu yükleri onlara bırakma konusunda oldukça isteklidir. Ancak çocuklar doğduğundan itibaren bazı sınırlara ihtiyaç duyar ki bunların ilkinin mahremiyet eğitimi olduğunu daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Bunların devamında ise çocuğun zaman zaman yalnız kalma isteğine saygı duymak, fikirlerini ifade etmesine izin verebilmek gibi -daha çok ergenlik dönemine kadar- manevi sınırların daha etkin olduğunu söyleyebiliriz. Ergenlik ile ortaya çıkan bireysel özgürlük düşüncesi bu maneviyatı daha da güçlendirir.

 Aile içi rol ve sınırlar, karşılıklı iletişimde hangi bilgilerin paylaşılacağı, bir diğerinin hayatına hangi ölçüde ve hangi alanda müdahale edebileceğini söyler. Çatışmalarda sıkça rastlanın bir durum, ebeveynin uygun görmediğini söylediği onun için yanlış, kararı engelleme ile başlamaktadır. Durumu kabullenmeyen ve hayır demek isteyen çocuk etiketlenir, engellenme çabası bu şekilde vicdani zorlamayla devam eder. İstediğini yapmakta ısrarcı olan çocuk ise bu durumu aileden gizli yapmak ister ve bu ortaya çıktığında ise ailede oluşan güvensizlik ile problem çocukta bulunur. Peki, bu durum çocuğu hırçınlaştırmak ve aileye karşı gelmesine sebep olmak dışında ne işe yarar? Ebeveynlerin sıklıkla yaptığı hata işte tam olarak budur. Ancak yazının başında söylediğim gibi her birey biriciktir. Bazı insanların karakteristik özellikleri sakin, sessiz, hassas ve kırılgandır. Bu özelliklere sahip insanlar hayatlarında sınır koymak konusunda oldukça güçlük çekmektedir. Çevresinin duygularına kendisininkinden fazla önem verir. Bir diğeri üzülmesin diye kendini üzmekten asla kaçınmaz. Sürekli yardım eder. Sürekli dinler ama anlatıcı o olmaktan kaçınır. Kendinden ödün vermeye devam eder. Çevresine karşı koyduğu sınırlarda zaman zaman başarılı olabilir ancak vicdani yükümlülük hissettiği ailesine karşı bu durumda yine başarısız olur. Bu karakteristik özelliklere sahip bireylerde “Onlar benim ailem, onların istediğini yapmalıyım ki üzülmesinler.” anlayışı hakimdir. Sırf aile oldukları için sınırları hiçe saymalarına, onlara borçluymuşsunuz gibi düşündürmelerine, benliğinize saygısızlık yapmalarına izin vermeniz anlamına gelir mi? Ya da soruyu şöyle değiştirelim: Sırf aileniz oldukları için sizi dünyaya getirip büyüttükleri için onların kararına göre mi yaşamalısınız?

  İnsanlar her daim onlara izin verdiğimiz kadar hayatımıza girebilir ve müdahale edebilir. Birey kendi öz alanına diğer bireylerin sınırsızca girmesine izin veriyor ve sonrasında bundan şikâyet ediyorsa belki de sorunu kendinde aramalıdır. Bu yazıyı yazmaktaki amacım, herkesin kendine ait özel bir alanı olduğu ve bu alana kimin, ne kadar müdahale edebileceğine izin vermenin ise kendi elimizde olduğunu biraz olsun fark ettirebilmek içindi.

Bulunduğunuz ortamdan sadece huzursuz hissettiğiniz için ayrılabilirsiniz. Yapmak istemediğiniz, sizin benliğinizde doğru olmayanı bir başkasının mutluluğu için yapmak zorunda değilsiniz. Taşımak zorunda olmadığınız size ait olmayan yükleri bırakabilirsiniz. Endişe ve kaygınızı arttıran her şeyden uzaklaşabilirsiniz. Bu sizin benliğiniz, korumak zorunda olduğunuz yaşam boyunca sorumlu olduğunuz tek kişi sizsiniz. İyi hissetmelisiniz ya da bunu öğrenmelisiniz.

  Sınır koymakta zorlanıyor ya da nasıl başaracağınızı bilmiyorsanız Henry Cloud’un Sınırlar kitabından ya da bir uzmandan destek alabilirsiniz.